BOŞANMA NEDENLERİ

 

Evlilik bir sözleşmedir. Öyle ki evlenenler, evlenmekle, evlilik hukukunun gereklerini yerine getireceklerini karşılıklı olarak birbirlerine taahhüt eder. Her sözleşmenin bir sonu olabileceği gibi evlilik sözleşmesinin de bir sonu muhakkak vardır. Evlilik sözleşmesinin akla gelen ilk sonlanma sebebi ölümdür. Bazı hukuk sistemlerinde kabul edilmese de boşanma da evliliği sona erdiren bir nedendir. Bunun dışında eşlerden birinin gaipliğine karar verilmesi veya evliliğin butlanına karar verilmesi ile de evlilik sözleşmesi sonlanabilir. Bunların yanında bazı hukuk sistemlerinde süreli evlilik mümkün olup (Muta Nikahı) sürenin bitmesiyle de evlilik sona erer.

 

 

Devletler, her sözleşmenin değil fakat önemli sözleşmelerin kuruluşlarını, hüküm ve sonuçlarını ve sona ermesini hukuk kurallarıyla belirler. Evlilik ve böylece aile hayatı o denli önemlidir ki kuruluş öncesi ve bitiminden sonraki aşamaları dahi kanunla düzenlenmiştir.

Boşanma konusunda tarafımıza sıklıkla yapılan başvurular üzerine konuyu kısaca izah etmeyi uygun gördük.

Çalışmamız akademik bir çalışma olmayıp anlaşılabilmesi bakımından yalın bir dil tercih edilmiştir.

Hukuk sistemimizde Boşanma 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’ nun 161. Ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Genel olarak düzenlemeye bakıldığında her sebebin değil ancak kanunun öngördüğü (aşağıda anlatılacak olan) sebeplerin boşanma sebebi olabileceği anlaşılmaktadır. Ayrıca kanun koyucu, boşanma sebeplerini ikiye ayırmıştır:

Birinci sınıf boşanma nedenlerinde, başkaca hiçbir koşul aranmaksızın, sadece kanunda öngörülen o sebep gerçekleştiği için boşanmanın gerekeceği hallerdir.

İkinci sınıf boşanma nedenlerinde, kanunda öngörülen sebebin gerçekleşmesi yetmez. Ayrıca bu sebebin gerçekleşmesi nedeniyle artık boşanmak isteyen eşten veya eşlerin her ikisinden evlilik birliğine devam etmesinin beklenememesi de gerekir.

I.KOŞULSUZ BOŞANMA NEDENLERİ

Koşulsuz boşanma nedenlerinin varlığı halinde, boşanmak isteyen eşten, bu nedenin varlığı nedeniyle evlilik birlikteliğine katlanamamasını beklemek gerekmez; sadece bu nedenin varlığı boşanma talep etmek için yeterlidir. Elbette boşanma nedeninin, kanunda öngörülen şekilde gerçekleşmesi ve kanunda başkaca bir şart öngörülmüş ise bu şartın da gerçekleşmesi gerekmektedir.

A. ZİNA

Evlilik birlikteliğinin eşlere yüklediği en önemli yükümlerden biri sadakattir. Eşler birbirlerine sadık kalmak zorundadır. Zina, eşlerden birinin eşi dışında bir kimseyle cinsel bir birliktelik veya bir gönül birlikteliği yaşaması anlamına gelir. Bu nedenle 4721 sayılı TMK’ nın 161/ I Fıkrası “Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.” Şeklindedir.

Zina fiili nedeniyle boşanma davası açabilmek için bir süre koşulu öngörülmüştür. 4721 sayılı TMK’ nın 161/ II FıkrasıDavaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.” Demek suretiyle bir süre sınırı belirlemiştir. Buna göre zina fiili üzerinden beş yıl geçmemiş ve eşin zinayı öğrenmesinin üzerinden de altı ay geçmemiş olması gerekmektedir.

Zinayı öğrenen ve fakat bunu affeden eş, bu nedene dayanarak boşanma davası açamaz (4721 sayılı TMK’ nın 161/ III Fıkrası).

B. HAYATA KAST, PEK KÖTÜ veya ONUR KIRICI DAVRANIŞ

Kimse bir diğerinin vücut bütünlüğüne ve manevi bütünlüğüne saldırıda bulunamaz. Ne yazık ki eşe karşı şiddet olayları son zamanlarda daha fazla duyulmaya başlamıştır. Şiddet sadece eşe karşı darp fiili gerçekleştirilmesi şeklinde anlaşılmamalıdır. Cinsel şiddet ve manevi şiddet de şiddetin birer türüdür.

4721 sayılı TMK’ nın 162/ II FıkrasıEşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.” Demek suretiyle mağdur eşe boşanma hakkı tanımıştır.

Burada da zina nedeniyle boşanma davası için öngörülen süre koşulu aynı şekilde öngörülmüştür. 4721 sayılı TMK’ nın 162/ II FıkrasıDavaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde sebebin doğumu üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.” Demek suretiyle bir süre sınırı belirlemiştir.

Bu başlıkta sayılan nedenleri öğrenen ve fakat bunu affeden eş, bu nedene dayanarak boşanma davası açamaz (4721 sayılı TMK’ nın 162/ III Fıkrası).

C. TERK

Evlilik, eşlerin bir arada yaşaması üzerine kurulu bir birlikteliktir. Birlikte yaşama durumu haklı bir neden olmaksızın ve evlilikten doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek için sonlandırılmışsa, terk edilen eşin bu nedenle boşanma davası açmaya hakkı vardır.

Bazı durumlarda terk eden eş dahi terk nedeniyle boşanma davası açabilir. “Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.” (4721 sayılı TMK’ nın 164/ I Fıkrası).

Bu nedenle boşanma davasının açılabilmesi için terk fiilinin en az altı aydır sürmekte olması gerekir. Ayrıca kanun bu boşanma nedeninde süre dışında bir de ihtar koşulu öngörmüştür. Buna göre terk edilen eş, evine dönmesini sağlamak için terk eden eşe Hakim veya Noter aracılığıyla bir ihtar göndermelidir. İhtara rağmen eş iki ay içinde evine dönmüyorsa Terk nedeniyle boşanma davası açılabilir.

D. İKALE

Uygulamada “Anlaşmalı Boşanma” olarak da anılan bir boşanma şeklidir. Bu boşanma nedeninde eşler ya birlikte Mahkeme’ ye başvurarak boşanmayı talep eder ya da eşlerden birinin açtığı davayı diğer eş kabul eder.

Evliliğin başlarında evliliğe ve eşe alışma sürecinde, eşlerin zorlanması muhtemeldir. Bu nedenle 4721 sayılı TMK’ nın 166/ III. Maddesinde, bu şekilde boşanma talep edebilmek için evliliğin en az bir yıl sürmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Anlaşmalı boşanma talepli davalarda, boşanmak isteyen eşin diğerine baskı ve hatta şiddet veya tehdit uygulayarak, onun iradesini yönlendirmesi mümkündür. Bu nedenle de boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi gerekmektedir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki az önce belirtilen nedenlerle, eşlerin boşanmanın sonuçlarına (çocuklarla ilişkiler, tazminat, nafaka ve sair) ilişkin yapılan anlaşmalar da Hakimi bağlamaz.

E. ORTAK HAYATIN TEKRAR KURULAMAMASI

a. Bir boşanma nedenine dayanarak boşanma davası açılmış fakat örneğin iddia ispatlanamadığı için dava reddedilmiş olabilir. İşte TMK’ nın 166/ IV Fıkrasına göre “Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

Bu maddede öngörülen üç yıllık sürenin uzun olduğu ileri sürülmektedir. Biz de aynı kanaatteyiz. Nitekim reddedilen davanın yerel mahkemede görülme süresi en az bir yıl; Yargıtay’ da temyizen incelenmesi de en az bir yıl olmak üzere, kesinleşmesi en az iki yıl sürmektedir. Bu iki yıl boyunca zaten eşler bir arada yaşamamaktadır. Bu en az iki yıllık sürenin üzerinden üç yıl daha geçmesini beklemek taraflar açısından eziyete dönüşebilmektedir. Kanaatimizce kanun koyucunun bireysel menfaat (eşlerin menfaati) ile kamusal menfaat (ailenin menfaati) arasında kamusal menfaati seçmesi isabetli olmakla birlikte, bireysel menfaatin bu kadar uzun süre yeğlenmemesi hakkaniyete uygun değildir.

b. Boşanma sebeplerinin varlığı halinde eşler boşanma değil de ayrılık kararı verilmesini isteyebilir. Hakim de boşanma talepli bir davada, ailenin kurtulmasını mümkün görürse, boşanma yerine ayrılığa karar verebilir. Ayrılık süresi bir yıl ile üç yıl arasında olmak üzere Hakim tarafından belirlenir.

Ayrılığa rağmen ortak hayat tekrar kurulamamış olabilir. İşte TMK’ nın 172/ II FıkrasıOrtak hayat yeniden kurulmamışsa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.” Demek suretiyle bu durumda olan eşlerin boşanmasını kolaylaştıran bir düzenleme getirmiştir.

Sürenin uzunluğuna ilişkin (a) bendinde yaptığımız açıklamalar bu bent için de geçerlidir.

II. KOŞULLU BOŞANMA NEDENLERİ

Koşullu boşanma nedenlerinin varlığı halinde, boşanmak isteyen eşten, hem nedenin varlığını hem de bu nedenin varlığı nedeniyle evlilik birlikteliğine katlanamayacağını ortaya koyması beklenir. Elbette boşanma nedeninin, kanunda öngörülen şekilde gerçekleşmesi ve kanunda başkaca bir şart öngörülmüş ise bu şartın da gerçekleşmesi gerekmektedir.

A. SUÇ İŞLEME veya HAYSİYETSİZ YAŞAM SÜRME

4721 sayılı TMK’ nın 163. Maddesine göre, Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.

Eşlerden biri bir suç işlerse ve bu suç nedeniyle diğer eşten artık evliliğe devam etmesi beklenemez ise boşanma davası açılabilir. Eşin işlediği suçun diğer eşin ve/ veya ailenin onur ve saygınlığını rencide edici olması gerekir. Örnek olarak dolandırıcılık, cinsel saldırı veya hırsızlık suçları sayılabilir. Suçun küçük düşürücü olması gerektiğinden taksirle işlenen suçlar bakımından kural olarak bu boşanma nedenine dayanılamaz.

Eşlerden birinin suç işlemeksizin haysiyetsiz bir hayat yaşaması ve bu hayat tarzı nedeniyle eşten evliliğe devam etmesi beklenemezse boşanma davası açılabilir.

Bu nedenle boşanma davası açılması için süre sınırı bulunmamaktadır.

B. AKIL HASTALIĞI

4721 sayılı TMK’ nın 163. Maddesine göre, Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.

Buna göre her akıl hastalığı değil, diğer eşin katlanamayacağı bir akıl hastalığı bu maddenin uygulanmasına neden olabilir. Nitekim bazı akıl hastalıkları tedavi ile iyileştirilebilmektedir. Bunun ayrımında eşlerin birbirlerine destek olma yükümü önem taşır. Çünkü eşlerin hastalıkta da birbirlerine destek olma yükümlülüğü vardır.

C. EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELDEN SARSILMASI

Uygulamada en sık rastlanan boşanma nedenidir. Halk arasında “Şiddetli Geçimsizlik” olarak da isimlendirilir.

4721 sayılı TMK’ nın 166/ I. Ve II. Maddesine göre “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.”

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”

Bu boşanma nedenine, diğer boşanma nedenlerine dayanamayan ancak evliliği sonlandırmak isteyen davacılar başvurmaktadır. Bu nedene dayanan bir davacının, hangi nedenlerle ortak hayatı sürdürmelerinin kendisinden beklenmemesi gerektiğini, bu nedenlerin gerçekleşmesinde davalının kusurlu olduğunu ve bu kusurlu hareketler nedeniyle evlilik birliğinin temelden sarsıldığını ortaya koyması gerekir. Bu yargılamada kusur durumu, boşanmanın sonuçları bakımından (nafaka, tazminat gibi) da önem taşımaktadır.

Ortak hayatın devam ettirilemeyecek olmasına neden olan olaylarda davacının kusuru daha ağır ise davalı boşanma davasının reddine karar verilmesini talep edebileceği gibi karşı dava açarak kendisi de boşanma talebinde bulunabilir. Ancak burada boşanma davasının reddi talep edilirken şu hususa dikkat edilmelidir: Talep hakkın kötüye kullanılması niteliğindeyse veya evliliğin devamının artık bir faydası yoksa Hakim, boşanmaya karar verebilir. Bir örnekle açıklamak gerekirse:

Kadın şiddet gördüğünü iddia ve ispat ederek boşanmayı talep etmekte erkek ise kadının evini terk ettiğini iddia ve ispat ederek davanın reddini talep etmekte ise burada erkek, davaya itiraz hakkını kötüye kullanmaktadır. Zira kadın, şiddet gördüğü bir evde yaşamaya zorlanamaz. Aynı erkek, kadının zina ettiğini iddia ve ispat ederek boşanma davasının reddini talep etmekte ise bu durumda da evlilik birliğinin devamında bir yarar kalmamıştır. Her iki durumda da boşanmaya karar verilebilir.

 

 

Avukat Erdem Serdar VURGUN

 
JoomlaWatch Stats 1.2.8b by Matej Koval