8 Mart Dünya Kadınlar Gününü Kutlarken

Amerika’da kadın tekstil işçilerinin daha insancıl koşullarda yaşamak ve çalışmak için başlattığı mücadele sonucu 129 kadın 8 Mart 1957 tarihinde yanarak can verdi. Bu elim olaydan yıllar sonra Birleşmiş Milletler 1977 tarihinden itibaren 8 Mart tarihini resmi olarak Dünya Kadınlar günü ilan etti. 1984 yılından itibaren ülkemizde de çeşitli kadın örgütleri ve sivil toplum kuruluşları tarafından kutlanmaya başlandı. 

 

 

 

Şahsımıza münhasırın bahşedilen 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün bu yıl 35. yıl dönümünü kutlarken, Senede bir günde olsa erkek egemen dünyada varoluşumuzun hatırlanmasının mutluluğunu konferans, panel ve seminerlerle yaşayacağız. Dileklerimizi, beklentilerimizi ve temennilerimizi sunacağız.

Bu bir günde anlatacak çok şeyimiz olacak. Her şeyden önce Allah tarafından bize bahşedilen yaşam hakkımızın olduğunu; bizimde tıpkı erkekler gibi etten, kemikten yaratıldığımızı ve duygularımızın olduğunu anlatacağız. Bunu sadece anlatmakla yetineceğiz. Zira bir çok hemcinsimizin yaşam hakkı kendi elinde değil. Kendi bedeninin bile sahibi değil, duygularınınsa  hiçbir önemi yok.

Çoğu hemcinsimizin kendi bedeni üzerinde tasarruf hakkı yok. Bir mal gibi alınıp satılıyor. Tecavüze uğradığında suçlanıyor. Bazıları kadın tacirlerinin elinde hoyratça hırpalanıyor. Bazıları ise kendi aile bireyleri tarafından başlık parası adı altında üç beş inek parasına istemediği adamla evlendiriliyor. Kadının evlenmek isteyip istemediği duyguları çok da önem arz etmiyor. Ne de olsa erkeğin çirkini, yaşlısı, kötüsü olmaz. Eğer ki kadın kendine biçilen role başkaldırmışsa, zincirleri kırmışsa o zaman vay haline…Namus kavramı devreye giriyor. Kadını üç beş kuruşa satan zihniyet, onun kendi bedeni üzerinde karar vermesine izin vermiyor. Kadının yaşam hakkı kurulan aile meclisi tarafından elinden alınıyor. Son beş yıl içinde ülkemizde resmi rakamlara göre 1100 kadın namus cinayetine kurban gitti. (Başbakanlık İnsan Hakları raporu)

Yine en temel hakkımız olan bize yaşam becerisi kazandıracak hayata hazırlayacak eğitim hakkımızdan bahsedeceğiz. 2000’li yıllarda ülkemizde 25 yaşın üzerinde okuma-yazma bilmeyen 4 milyon 625 bin kadın bulunuyor. Okul çağında olup da okula gönderilmeyen yaklaşık 1 milyon çocuk bulunuyor. Bunların altıyüzbini ne yazık ki kız çocuğu. Yaşamakta olduğumuz uzay çağında ailelerin geleneksel önyargıları kırılamıyor. Aileler kızlarını evde çalıştırmak istiyor. Kızların bir an önce evlenmesi namus bekçililiğinin devredilmesi onlar için eğitimden üstün geliyor. Aileler ekonomik duruma göre eğitimde erkek çocuğuna öncelik veriyor.  Oysa biliyoruz ki eğitimsiz bırakılan kadınlar her türlü istismar ve sömürüye daha açık ve korunmasızdır. Aynı zamanda yoksulluk ve açlık tehdidi altındadır.

En gereksinim arz eden çalışma hakkımızdan bahsedeceğiz. Türkiye’de işgücündeki artışa karşın yeni iş alanların yaratılmaması, istihdam oranının azalması nedeniyle işverenler daha çok  erkek işgücünü tercih ediyor. Bu da kadının çalışma hayatına ne yazık ki sekte vuruyor. Birçok kadın evlenince işten çıkarılıyor ya da eşi tarafından çalıştırılmıyor. Çocuklu kadında zaten hiç tercih edilmiyor. Kadınlar daha çok ev işlerinde, tarımda (%60) sosyal güvenceden yoksun bedava iş gücü olarak çalıştırılıyor. Türkiye’de kadınların sadece % 27’si sosyal güvence  altında çalışıyor, geriye kalan %56,3’ü ise sosyal güvenceden yoksun kayıt dışı çalışıyor. (Tuik)

En temel hakkımız olan 74 yıl önce verilen siyasal haklarımızdan bahsedeceğiz. Medeni ülkelerden önce seçme ve seçilme hakkına kavuşan kadınlarımız bugüne kadar (1935-2009) 8 bin 794 erkek vekile karşılık meclise sadece 236 kadın gönderebilmişler. Bugün ülkemiz nüfusunun yarısını oluşturan kadın seçmene rağmen 550 milletvekilinden sadece 79’u kadın % 14,26. 81 ilde sadece 1 kadın vali, 957 ilçede 20 tane kaymakam, 2 il’de kadın belediye başkanımız var. Diğer mesleklerde de durum pek iç açıcı değil. Kadınlar sivil toplum örgütleri, dernekler ve siyasi partilerde de sayıca erkeklerin çok gerisinde.

Daha bir çok hakkımızdan bahsedeceğiz. Liste uzayıp gidecek…. Ama suçu birazda kendimizde arayacağız. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana neden gerilere gittik. Bize verilen haklara neden sahip çıkamadık. Öyle ya nüfusun yarısını oluşturan bizleriz. Bizleri yönetenleri bizler seçtik. Yeni nesilleri bizler yetiştirdik. Bize gösterilen şiddeti kabullendik, olağan karşıladık, dur diyemedik… Birçoğumuzda suni gündemlerle yaratılan türbanı tek hakkıymış, özgürlüğüymüş gibi gördü. Çalışma hayatından %20 geriye gittik ses çıkarmadık.    12 yıla çıkarılması düşünülen eğitimin sadece 4 yılının örgün eğitim olarak planlanması geri kalan 8 yılda ise eve mahkum edilmek istenmesi karşısında sessizliğe gömüldük. Bizler hep çaresiz, umutsuzca bize biçilen rolü kabullendik. Haklarımız konusunda çaba harcamadık. Bizlerde aslında haklarımızı sadece 8 Mart Kadınlar gününde hatırladık…

Tülay DEMİR

 

 

 

 

 

 
JoomlaWatch Stats 1.2.8b by Matej Koval